Playlist 2

Salı, Eylül 30, 2014

Dışımda İkamet Eden Kötülük-1

Bu bir hayal ürünüdür...

Duvarı henüz bitmemiş bir evin neredeyse yarısı açık tahtaları.Kapalı kısımlar da zaten alabildiğine aralıklı.İçeriye yaşam girmeyecek kadar sık döşenmiş tahtalar.Ayıbını göstermeyecek kadar içerinin gizli.Nemli ve nedense sürekli ıslak toprağın üstüne sanki gökten düşmüş.Çatısı dayanamamış bu düşüşe öylece aşağıya salmış kendini.Az daha güneş ışığı düşse kiremitlerine,çökecek o anda yerin dibine.Acınası değil görünüşü sadece aptal bir ev bu.Biraz daha özenilse içinde çocukların oynadığı bahçeli bir tek katlı yuva ama sanki kimse layık görmemiş bunu içinde yaşayanlara.Akıp giden su temiz ve ferah bir şelale değil sade içi b*ksuz bir lağımın patlamış kanalı.Aniden bir gece patlamış ve kimse aldırmamış sanki.Kendiliğinden iyileşmesi beklenmiş.İyileşmiş de zamanla,yağmura inat.Burada sulara yanlış yerlerde sapıtmamayı öğretmiş hane halkı.Çocuklara gülmemeyi,kadınlara bakmamayı,erkeklere parasız kalmayı,bakkallara yazı yazmayı öğretmiş.Etraftaki ağaçlar sanki yapraklarını bir daha oluşturmayacak gibi dökmüş,yollardan geçen arabalar rüzgarıyla sokaklarına daha çok yakışacağa yerlere sürüklenmiş yaprakları.B*ksuz lağımın içinde kurumuş yaprak parçalarını gören çocuklar gülüşmüş.Kahverengininn tonlarının hastalık olmadığını,doğanın ve dünyanın her kötü şeyi o renkle anlatmadığını anlamış.Burası ne bir cehennem ne de bir cennet.Burası ikisi arasında sıkışan bir kuyu da değil.Burada kimsenin bunlarla ilgisi yok zaten.Secdeye kapanan başlar var ama sadece sohbet konusu burada ödüller ve cezalar.Yemek,su ve bir gün daha yaşamanın sonra,çok sonra gelen ödülleri.Yaşayan herkes denizin varlığını biliyor ama çoğu balık gördüğünde hatırlıyor.Yani çoğu denizi bilmiyor.Gemilerin denizde gittiğine dair oyunlar oynayan çocuklar var ama yetişkin herkes gemilerin denizde gittiğini çocukların bir oyunu sanıyor.Fakirlikten değil,gereksizlikten.Kapıların üstünde isimler yazıyor.Genelde soyadları var herkesin.O aile neyse soyadı onu anlatıyor.Gamsızlar..Üç gün önce analarını kaybedince öyle hızlı gömdüler ki kadıncağızı,sanki kadın kendisi de eşlik etmişti cenaze törenine.Ölülerini de hemen ilerideki üç dönümlük araziye gömüyorlar.Başlarına tahtadan bir mezar taşı.Çiçek felan yok.Çiçek sokakta satılabilecek şeyler sınıfında.Çocuklarda.

Henüz anlatılmış herhangi bir hikayeye dahil olmamış bu evlerin tepeden bir uçakla bakıldığında görünmemesi utançtan değil,kiremitlerinin renginin yan mahallelerdeki pahalı binalarla aynı olmasından.Bu mahallede herkes kahverengini hayvan gübresinden elde edebileceğini nasılsa öğrenmiş.Kaşiflikten değil,bolluktan.Güneş ışığının sadece karanlık ışınları buraya vuruyor.Herkes esmer gibi çünkü beyaz olmak koşmamaktır rampa yoldan aşağı.Beyaz olmak,ağırlığının iki katı,eli kesen plastik kayışlı torbaları taşımamaktır.Beyaz olmak,boğazına sarılan ellerin seni sevip sevmediğini ayırt edebilmek,beyaz olmak gözün kapalı uyumaktır.

Gözümü ilk açtığımda işte bu mahalledeydim.Doğduğumda değil.Doğumumdan tam onüç yıl sonra sıradan olarak buraya gelişlerimden birinde...



                                                                                                      Rüzgardanadam//Eylül 2014
                                                                                                                   Başlangıç
                                                                                                                          1

Pazartesi, Eylül 15, 2014

Bulantı

Yeniden midem bulanmadan yazmalıyım...

Acımak var olmak kadar önemli.Var olmanın temeli hatta acımak.Yaşamın acı çekilen her anında  salya sümük olmasada sizden epeyce uzakta vicdanlarla size acıyanlar türer etrafınızda.Terli alınları ya da şekilli saçları acımanın çok ötesinde olduğu halde.Komik şarkıların hiç olmayan hareketli kısımları.Acımak onlar gibidir.Bitmeye yakın en beklediğiniz anında yeniden başlar karanlık spotların altında.Yada acırsınız.İçinizde acı hissetmeme topraklarının hükümdarısınızdır.Acınmayanlar gibi acırsınız.Bozuk paralarınızın imkan verdiği ölçüde ya da bitsin diye beklenen sigaranın hiç düşmeyen külünde...Acımak kazanmaktır.Tüm yazdıklarım ya da uzunca bir süredir tüm yazamadıklarım aslında tek bir şey söylemeye çalışmıyor.Tek birşeyle dünyayı anlatmak daha doğrusu bir parçası olmadığınızı hissettiğiniz dünyanın anlam veremediğiniz acıyışını anlatmak ne zamandan beri tek bir kelimeyle anlatılabiliyor.Hayır bu sönmeyen bir ateş değil.Herhangi bir ifade edişde açıklayamayacak bunu.Belki birazcık daha anlaşılır olur şimdi söyleyeceklerimle beraber anlatmak istediklerim.

Midemi yeniden bulandıracak ama olsun.Dipte en derinde yaşamak herşeyi yumuşatmaktan geçiyor.Sert zeminlerin sürtünmesine dayanmıyor suratlarımız.Eskiyor,yıkılıyor,çürüyor...Yahu ölüyoruz.Bir yaşamın çok ötesinde güç biriktiren beynimiz vakit darlığından mıdır nedir,yaşamayı reddediyor.Kelimeleri ya da sevgileri sıkıştırıyor.Herşeyi sarıp ucunu da yakıp içmek mümkün olmadığından geriye vakitsizlikten değil,sırf pes edişden çözülmemiş sorular kalıyor.Yaşamın cevap anahtarı yok.Yanlışlardan çıkan doğruları yanlışa çeviren gene yanlışlar.Azınlıktaki doğruların miladı o kadar kısa ki,ekşiyor,tadsızlaşıyor doğrular.Sonra o içine ettiğimin mide bulantısı başlıyor.Delirdin sanıyorsun.Ne yemek ne içmek öyle aniden bulanıyor.Düşünmeye dibinden başladığından korkuları,vücudun merkezinden başlıyor titretmeye.Midenin dibindeki sıvı,hiç var olduğunu görmesende sallanıyor,çalkalanıyor.Ayakta kalmak zorunda kalmak,işte bahsettikleri savaş,özgüven,başarı...Hepsi mide bulantısının ilk aşamaları.Az kaldı bitsin kurtulayım bu azaptan dediğiniz zamanlara.Sonra yükseliyor yaşamın çirkinliğinden süzülen ne varsa midenizdeki gaz ve küfle birleşip nefes aldığınız yerlere.Kapağı açılıyor korku duvarının.Tanrı nefesle,ölmeyi ard arda koyuyor.Soluklarınızın iletildiği duvar,merkezine gidiyor yaşantınızın.Sakinleş,derin nefes al...Ondan söyleniyor bu saçmalık.Her nefeste yeniden yükseliyor bulantı.Ne azap verici kelime bulantı.Ancak bu kadar iyi tarif edilebilirdi kendi yaşamaının içine etmek.Birilerine sesleniyor midenize dokunmasını istiyorsunuz.Parmaklarınızdan başka kimse yok.Yalnızlık orda beliriyor.Boğazınızın dayandığı yere kadar parmağınız giriyor.Tıpkı kendini öldüren bir idam mahkumu gibi.Sandalyeyi tekmelek cesaret değil mide bulantısının işi.Sonra ardına kadar dökülen ne varsa kağıda ya da insanlara işte sizi anlatıyor.Bulanmadan kusmuğa rol yapmak mümkün değil.Kusmayan herşey ölüyor.Kusan her şey acı çekiyor hem acıyor hem acınıyordur.

Susmak azaltmıyorsa bulantıyı,konuşmak da çoğaltmıyor.

Yeniden,yeniden,yeniden,yeniden bulanıyor...



                                                                                                     Rüzgardanadam//Eylül 2014
                                                                                                                 Denemeler