Playlist 2

Cumartesi, Haziran 28, 2014

Yazmam Gereken Bir Yazı

Daha önce kimsede olmadığına emin olduğum acılar vardı.Öyle derin acılar ki annesini kaybetmiş altı yaşındaki bir çocuğun,çirkince bir gençliğin ardından ölümcül bir hastalık geçiren bir adamın son saatlerinde yaşadığı acıdan daha derindi.Acım ve ben o kadar ukelaydık ki.Kimse acımıza eşlik etmiyor zaten biz de bunu istemiyorduk.Ne tuhaf ki şimdi aradan üç sene geçti.O deniz kıysında üç dost beraberce oturup savaşamayacağımız düşmanlara pişkinlikle sırıtalı üç sene geçti.Ayağımızın altında yengeçler olduğunu bilmiyorduk.Sandalyelerimizin kırılmak üzere olduğunu bilmiyorduk.Kumlara batmak üzere olduğumuzu ve denizin yükseldiğini bizlere doğru bilmiyorduk.Kalplerimizde sakladığımız gücümüzü gülümsemelerimize yansıtalı üç yıl oldu ama,bu pasaj sadece hatırlardan kopamayan bir adamın sözleri olacak.

Sahip olduklarım değişse de pek çok şey aynı kaldı.Nedense sabahları hep gergin kalkıyor bir gece önce ne düşündüysem hepsini unutyorum.Belki de hafızamla ilgili sorunlarım var.Ama her akşam vakti geldiğinde hafızam aynı anlara yaşatıyor bana.Dostlarım,eskisi gibi olmayacak ama bir kaç sözüm var.Çok eskiden de yazdıklarımı hayali okuyucularıma ithaf eder gene onların verdiği hayalden ödülleri odamdaki tozlu masadan kaldırır herkese teşekkür ederdim.Şimdi de hiç okumayacağınız bu sözler öyle ithaf ediliyor size.Gecenin karanlığına açılan kapıları aydınlattığımız kırık araba farlarında,hep açık bıraktığımız sineklikte-bu arada kaldığım süre boyunca bir tane sinek görmemiştim-ve hepimizi o müthiş kumsala aynı anda çeken uykusuzluğumuza teşekkür ederim.İşte sıra geliyor bahsettiğim acılara.Kirli yüzlerimizi daha da kirli yapan şey eğer benim ellerim olmuşsa,ak kıyılardan benim siyah gemilerimle gelmişseniz huzursuzluk dalgalarına şimdi ya da o günlerde,olmaması gereken herşeyi yapmış ve olması gerekenleri bir kenara koymuşsam,zamanın bize yetişemeyeciğini sanırken yaşlanan çocukluğumuzu unuttuysam,kalplerden gelen duyguları kalplerden gelmiyor sandıysam ve son olarak dağıttıysam adına çok haklı olarak kardeşlik denen şeyi affedin beni ya da etmeyin değişen birşey olmayacak.

Bu pasaj sadece sizeydi eski dostlarım,çok geç olsa da.

 
                                                                                                     Rüzgardanadam//Haziran 2014
                                                                                                               Mersin-İstanbul
                                                                                                          --İlk ve Son Yazılar--

Cumartesi, Haziran 21, 2014

Nöbetleşe Uyanıklık

Yeniden uykum geldi,
Üstelik yeni kaldırmıştım yere düşen yastıkları
Başımın altında durmuyorlar nedense
Düşüyorlar yere
Belki de onlar için daha temiz bir yere
Çarşaflar yatağın ucunda toplanmış
Sanki biraz sonra birleşeceklerde
Dolanacaklarmış gibi boynuma
Öldürme teşebbüsü ile
Zaten bütün çarşaflar gereksiz yere ciddidir.

Açılsın diye uykum sokağa çıktım,
İçinde kağıt kalem bulunan
Ama adı bir türlü kırtasiye olamayan
Bakkal bozması
Sade para bozdurmak için kurulmuş
İnsan yaşantıları
Dışı soğuk ama içi ılık bir içecek
Daha da ısınıyor indikçe
Boğazımdan aşağı
Gün terk etmemişse de sabahı
Uyku bastırıyor
Kaptırmak isitiyorum kendimi
Geniş zamanın hayallerine
Uzak diyarların birinde mesela
Herkese hükmettiğini sanan bir basit kral olarak
Ya da henüz döndüğünü keşfederken dünyayı
Kaşifin yanında adı hiç duyulmayacak bir uşak parçası
Uykumu hayallere vermek kadar derin 
Ve çalmak kadar başka yaşamlardan rezil
Bir çalar saat hikayesi
Yaşamak kadar yaşamım
Soluk almak kadar kısa kirpiklerim
Ki bundan hızlıca kapanıyor
Açılmak,uyanmak,doğmak için değil
Uyumak için yaratılmış gözkapaklarım
Ki bundan hiç geçmiyor
Ağırlıkları gözbebeklerimin.

Yatağa uzanmışım fark etmeden
Birkaç saat geçmiş çoktan uyumuşum
Gözümü kapatmışım ölüme,ellerin ve bedenlerin
Yabildiklerine
Uyandığımda ne saate bakacağım ne de aynaya
Yeniden uyumak adına ne varsa
İşte odur artık şerefli olan
Aydınlıklar içinde keşfedilemeyen zaman
Uykunun karanlık gözlerinin ardındaki...
Sahi bu çarşaflar neden bu kadar ciddi.


                                                                                                Rüzgardanadam//Haziran 2014
                                                                                                                İstanbul

Yeniden Acımak

Şöyle uzun,hüzünlü bir yazı yazmayalı çok oldu.Neden mi iş arıyordum.Evet ben de girdiğim mali krizden herkes gibi çıkmak çabasındaydım.En az mesai ile en çok parayı kazanacağım yeri aradım.Kendi ütopyasını arayan Huxley'den farkım olmadığını anladığım da yaklaşık bir haftam geçmişti.Sonun da bende en az ikincileştireceğini tahmin ettiğim bir yere bu topraklarda yaşadığımı kanıtlayan ve insan olduğumu beyan eden belgelerimi verdim .Üstelik evde kendi şartlarımda sırf şaka olsun diye yarattığım imzam artık çok ciddi ve ne demek istediğini bir türlü anlayamadığım onlarca belgenin altında kendine yer buldu.Sözleşme imzaladım demek istiyorum.Sizin,sadece sizin belirleyeceğiniz bir sürede kölenizim dedim.Beni ve bedenimi devletin imkan verdiği ölçülerde kullanabilirsiniz.Sade muhalif olmak için mi konuşuyorum ya da yazıyorum hayır doğuştan sahip olduğumu düşündüğüm bir dürtüm aksayan herşeyi not almam gerektiğini söylüyor.Kanayan yaralara kirli ayak tabanları ile basan ben olmalıyım.Aksi takdir de kanayan yaranın içindeki bir damla temiz kan olmak zorunda kalırım.Hiç çekici değil.Herşey ve her kurum bu denli çirkinken,devletin elinde olan ya da olmayan tüm işletmeler herşeyi sadece olsun diye yapıyorken temiz olmak hiç çekici değil.Hele parçanın en temizi ve akışkanı olmak o parçaya bir hakaret.

Gene beni tatmin etmeyen bir pasaj olacak gibi ama devam edeceğim.Gözlerinizin ya da gözlerimizin-kimin olduğu pek mühim değil-pek çok yalana eşlik edebildiğini bilmiyordum mesela.Yani insanın tüm bedeniyle yalan söyleyebileceği mantıklı gelmezdi bana .Elbet bir uzvu ya da yalana eşlik etmek istemeyen karakterinin küçük bir parçası buna karşı çıkar diyordum.Yalan söylemek mevzunda asıl noktanın kültür olduğunu üzüntüyle bildiriyorum ki yeni keşfettim.Çok eski tarihlerin birikimi ile gelen acının ve bilgeliğin buna engel olduğunu ya da yalana inananamama özgürlüğünü insanlara kazandırabildiğini çok yeni keşfettim.Ben açıkça belirteyim ki vasıfsızım.Birtakım işletmelerde çalıştım ama hiçbirinde bir vasıf kazanamadım,ingilizcem belki konuşmaya yeter ama mesleğin getirdiği profosyenel aşamaya hiç geçemedi,asla bana vaad edilen o güzel, hedefi yükseklerde takımın bir parçası olamadım.Çünkü o takımın kendini akşam saati eve dönerken hayallerinin cazibesine değil modern bir köleliğin kapılarını açan mağazalardan ve dükkanlardan kaçabilmenin güzelliğine kaptırmış olduğunu gördüm.İçi baştan aşağı b*ka batmış bireylerin verdiği kirli paralar ve ....

Neyse çarşamba akşamı gidip işime başlayacağım.Tam istedikleri saatte orada olacağım.Çünkü bunun için para alıyorum.Umarım yeni mesleğimden bana hüzünlü bir yazı yazdıracak kadar malzeme çıkarır.Bu pek olmadı çünkü.Ben vatandaş olamamak ile ilgili birşey yazmak istemedim ki.



                                                                                                        Rüzgardanadam//Haziran 2014
                                                                                                                      Denemeler

Çarşamba, Haziran 11, 2014

Durmadan Yangın

Duman var yetişin,
Duman var yetişin,
Yanıyor saçlarım ve kirpiklerim
Gözlerim dağılıyor yetişin
Ne şişmanın ne zayıf
Ne akıllıyım ne aptal
Yanan benim sakin
Duman var yetişin
Alev alıyor fikirlerim.

Olmuyor, ardı arkası kesilmiyor
Olmuyor yetişin
Yardım edin yetişin
Ne riyakârım ne sırdaş
Ne dostum ne düşman
Yanan benim akıllı
Duman var yetişin
Çıkmıyor odamdan
Çıkmıyor aklımdan
Çirkince pek çirkince gençliğim
Duman var yetişin.

Bu mudur şiir, bu mudur şair
Bu mudur toprak üstünde kadın
Bu mudur yangın yeri, bu mudur yangın
Islak battaniyelerle koşun, saldırın
Çıkmıyor odadan duman, pencerem pek yüksekte
Kesif alev, kan kırmızı değilse bile
Can yakıyor, yetişin,
Bir aklım kalıyor bir aklım
Çokça zamana direnen bir aklım
En beteri yanıyor suratların
Zaman yok yetişin.

Bu sefer avucunuzun külleri değil
Bir damla sudur korkularım
Soğumuş ellerinizle koşun, saldırın
Uzatın merdivenlerini geniş zamanın
Can çıkıyor, yetişin

Duman var
Duman yok
Değişiyor eşyaların rengi
Duman pek derinde
Kavgası bitmiş bir ateş bu
Şairi içinde.

                                                                                                      Rüzgardanadam/Haziran 2014
                                                                                                                        İstanbul

Pazar, Haziran 01, 2014

Sadece Özgürlüğe

İnsanlar hep en çok ihtiyaçları olan ya da korktukları şeylerden bahseden canlılardı.Bir dönem sonra bunun için kelimeleri kullanmya başladılar.O zaman artık ihityaçlar ve korkular yeni kuşaklara taşındı.Ortak ihtiyaçlar ve ortak korkuar belirdi.Sonra sayı o kadar yükseldi ki milletlerin karakterleri oluşmaya başladı.Bir milletin ortak paydasındaki bir ihtiyaç başka bir millet için korku haline dönüştü.

''Ne güzel kelime özgürlük,kanım besleniyor.Ne acı kelime esaret kanım çekiliyor''

Savaşmak bir millete korku dolu gelirken başka bir millete yaşamın elzem bir ihtiyacı gibi gözüküyor.Burada değişiyoruz.Tam bu noktada.Milletçe kendimize yüklediğimiz karakteri benimseyemeyenler ve benimseyenler oluyoruz.Doğal olarak ve doğanın getirdiği bir gerçek olarak toplumu uyum sağlayamayanları kişisel olarak ayıklıyoruz.Bu millet olmanın bir gerçeği ve alışıyoruz.En güzeli alışmamız.Nasıl mı?

Ben bu topraklarda özgürce doğdum.Önce çıplak ayaklarımla yeryüzüne bastım.Sayısız çiçeği ezdim,sayısız kadarını da diktim.Binbir çeşit fikri yıkmışlığım da var,insan zihinlerine fikirler ekmişliğim de.Yere umarsızca tükürmüşlüğüm de var yerdeki çöpü temizlemişliğim de.Hepsini zamanı gelince yanlışları ile yaptım ama ömrümün hiçbir aşamasında özgürlüğümü vermedim.Ne evimin balkonlarının parmaklıkları engelledi bunu,ne de bir insan.Çünkü ben özgür olmayı,mavi gözlü bir adamdan ve onun peşinde koşan binlerce askerden öğrendim.Ben özgür olmayı bastığım toprağın kokusunu içime çekebilmekten öğrendim.Ben özgür olmayı özgürlüğümü kısıtlayan herey için tek yürek olan, tek yumruğa dönüşüp yok edici bir gücü içinde barındıran, çeşit çeşit ırktan meydana gelmiş,zengin,duyarlı,vicdan sahibi milletimden öğrendim.

Bu pek demodeleşmiş cümlelerimin demodeliği ve sıradanlığı ortak bir kalbin ağzından sürekli duymanızdan geliyor.Çünkü bu millet PARKLARDA,SOKAKLARDA,MEYDANLARDA ve benim dediği kendi TOPRAKLARINDA en çok korktuğunda,özgürlüğü alınacak sandığında hep bir ağızdan işte bu sıradan gözüken cümleleri kuruyor.

''Ne güzel kelime özgürlük,kanım besleniyor.Ne acı kelime esaret kanım çekiliyor''

Ben hiçbir partinin ve hiçbir kuruluşun aktif ya da pasif bir üyesi olmayarak,sadece bu memleketin bir İNSANI olarak,gene bu memleketin İNSANININ elinden özgürlüğünün alındığı fikri aklına düşerse,herşeyi yapabileceğini söylemek istiyorum.İstiyorum ki,içinde bulunduğumuz zamanın derin karanlıkları korkularımızla beslenmek yerine ihtiyacı olduğumuz kelimeler ile aydınlansın ve her kim ağzını açıp bir kelime edecekse bu mevzularda,önce özgürlüğü hatırlasın.

Ne güzel kelime özgürlük,değil mi...


                                                                                                    Rüzgardanadam//Haziran 2014
                                                                                                           Benim İçin Gündem